2010 ÖSS, Yusuf Ziya Özcan, Danıştay, Katsayı ne olacak
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan
B, C, D, E planlarımız var..
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ndeki sosyal tesislerde düzenlediği toplantıda, basın yayın organlarının temsilcileriyle bir araya gelerek, değerlendirmelerde bulundu.
YÖK Başkanı Özcan, Danıştay’ın katsayı kararı ile ilgili “Öğrencilerin mağdur olmaması için gerekirse hukukun etrafını dolanırız” dedi. Özcan, Danıştayın katsayı kararının ardından ”B, C, D ve E’ye kadar planları olduğunu” belirterek, ”Bunu baştan biliyorduk, her şeye hazırlandık” şeklinde konuştu.
Özcan, Danıştayın, katsayı kararının yürütmesini durdurmasının ardından bütün olasılıkları dikkate aldıklarını belirtti. Özcan, ”B planımız var, C planımız var, D ve E’ye kadar planlarımız var. Bunu baştan biliyorduk. Her şeye hazırlandık” dedi.
Konuyla ilgili son kararın, 17 Aralıkta yapılacak YÖK Genel Kurulunda alınacağını bildiren Özcan, ayrıntılı açıklamanın da o tarihte yapılacağını kaydetti.
Özcan, ”planlarına, sınav sisteminin de dahil olup olmadığının” sorulması üzerine, sınav sisteminin ana hatlarıyla aynı kalacağını, sınav tarihlerinin de değişmeyeceğini bildirdi.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Danıştay kararından sonra ”kendilerine düşeni çarçabuk devreye sokmayı” planladıklarını ifade ederek, ”Bizim hile yapmamıza gerek yok, hukuku dolanmayız” dedi.
Özcan’ın verdiği bilgiye göre, Danıştay’ın katsayı sistemine ilişkin yürütmeyi durdurma kararından sonra, yapılacak düzenleme 17 Aralıktaki YÖK Genel Kurulunda ele alınacak. Özcan, ”B, C, D ve E’ya kadar planları olduğunu” ifade ederek, ”Bunu baştan biliyorduk, her şeye hazırlandık” dedi.
Yeni düzenlemenin, ana hatlarıyla iptal edilene paralel olacağını belirten Özcan, ”Sınav sistemi ana hatlarıyla aynı olacak, 2010′daki sınav tarihleri değişmeyecek” dedi. Özcan, ”katsayı farkı aralığının daraltılmasının da alternatiflerden biri olduğunu” ifade ederek, ”Biz bize düşeni çarçabuk devreye sokmayı planlıyoruz” diye konuştu.
YÖK Başkanı Özcan, bir gazetecinin ”Aynı sonuçlar doğuracak karar almak hukuku dolanmak olmaz mı?” sorusuna, ”Gerekirse hukuku da dolanacağız…” yanıtını verdi. Özcan, toplantı sonunda, bu ifadesinin ”yanlış anlaşıldığını” belirterek, ”Bizim hile yapmamıza gerek yok. Biz hukuku dolanmayız” diyerek, bu sözlerine açıklık getirdi.
Danıştay’ın kararının ardından yasal düzenleme yoluna gidilip gidilmeyeceğinin sorulması üzerine, Özcan, ”Ben bu yola karşıyım. Bir defa bu bizim işimiz. Biz hallederiz…” karşılığını verdi.
Düzenlemelerle ”tüm meslek okullarındaki öğrencilerin üniversiteye girmesinin peşinde olmadıklarını” anlatan Özcan, en yeteneklilerinin üniversiteye girmesini istediklerini söyledi. Özcan, sayıları yılda 300 bin olan meslek okulu mezunlarından 212’sinin üniversiteye girdiğini de kaydetti.
Özcan, üniversitelerdeki rektör seçimlerinde ”mütevelli heyet” gibi yeni bir yapılanma düşündüklerini, ”bu konuda gerekirse Anayasa değişikliği yapılabileceğini” bildirdi.
Özcan’ın konuşmasında ele aldığı konulara ilişkin öne çıkan başlıklar özetle şöyle:
”-Erasmus programına benzeyen ”Farabi Değişim Programı”nın uygulamaya geçirilmesi planlanıyor. Bu sayede Türkiye’deki üniversiteler arasındaki işbirliği geliştirilecek.
-İlk kez bu yarı yılda devreye sokulan değişim programı kapsamında, şimdiye kadar 62 üniversite ile protokol imzaladı. 500′ye yakın öğrenci ile 31 öğretim üyesinin değişimi sağlandı.
-Yabancı öğrencilerin Türkiye’deki üniversitelere girişinde, Yabancı Öğrenci Sınavı (YÖS) yerine ilgili ülkedeki ÖSS benzeri sınav sisteminde alınan puanın Türkiye’de geçerli olması ya da uluslararası test sistemine dayalı sonuçlara göre alım üzerinde duruluyor.
-Uzaktan eğitim modelinin yabancı dil eğitiminde de uygulanması planlanıyor. Bu konuda iki firma ile görüşmeler sürüyor. Sistemin bir benzeri ilköğretimde de uygulanabilecek.
-”Teknoloji transfer ofisleri” oluşturulacak. Bu sayede üniversite öğretim elemanlarının buluşlarına patent alınması ve sanayiye yönlendirilmesi sağlanacak.”
YÖK’ün kurulduğu dönemde 22 üniversite bulunduğu anlatan Özcan, bugün bu sayının 94′ü devlet ve 47’si vakıf üniversitesi olmak üzere 141′e ulaştığını söyledi. Özcan, 13 vakıf üniversitesi ile 2 meslek yüksek okulu kurulmasına ilişkin başvuru bulunduğunu da ifade etti.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, rektörlük seçim sisteminin değişmesi gerektiğini belirterek, ”Bütün önerileri YÖK’te topladık. Genel kurullarımızın birinde o meseleye karar verip kanun değişikliği için Meclise sunmayı düşünüyoruz” dedi.
Prof. Dr. Özcan, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ndeki sosyal tesislerde düzenlediği basın toplantısında, görevinin ikinci yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yükseköğretimde ileriki dönemde hedefledikleri konusunda bilgi veren Özcan, ”Bugün bizim yükseköğrenim adına yaptığımız çalışmaların pek çoğu başka ülkelerde bizden epey bir zaman önce başladı ve bitirildi. Biz bir anlamda bugün yapmakta olduğumuz işleri yapmakta biraz geç kaldığımızı söyleyebiliriz” dedi.
Yapacakları işleri daha etkili yapmak durumunda kaldıklarını ifade eden Özcan, ”Bu bizi bir anlamda hızlı çalışmaya zorladı. Bu stresli bir durumdur. Ben o stresi her zaman hissetmişimdir. ‘Şu şu işler yapılamadı bugüne kadar Türkiye’de, bize verilen 4 yıl süre içinde yapılmalı’ diye hep bir endişe ettim ve kendimi de bayağı zorladığımı düşünüyorum” diye konuştu.
Göreve başladığı zaman yükseköğretimin öncelikli sorununun üniversitelerde yeterli kapasitenin yaratılamamış olduğunu belirlediğini anlatan Özcan, pek çok lise öğrencisinin üniversite dışında kaldığını, bu nedenle kontenjan artışına gidildiğini hatırlattı.
Bu artışın Türk yükseköğretimi için önemli bir gelişme olduğunu belirten Özcan, çok uzun zamandan beri yükseköğretimde arz ve talep arasındaki dengeye dikkat edilmediğini söyledi. Özcan, ”Buna dikkat edilmediği için de üniversite önünde yığılmalar oldu ve dershane gibi pek çoğumuzun tasvip etmediği yan kuruluşlar ortaya çıktı” dedi.
Kontenjan artışının ardından öğretim üyesi bulma ihtiyacının doğduğunu ifade eden Özcan, öğretim üyesi yetiştirilmesi için yapılan çalışmaları anlattı.
Mesleki ve teknik eğitimin yapılandırılmasına ilişkin yaptıkları çalışmalara da değinen Özcan, şöyle devam etti:
”Türkiye’nin teknik elemanlara çok ihtiyacı var. Ekonomimizin iş yapmasını istiyorsak bu teknik elemanları ekonomiye yetiştirip vermemiz gerekmektedir. ‘Meslek lisesi memleket meselesi’ gibi sloganlarla ortaya çıkılıyor ama onların birçoğu slogan olarak kalıyor. Bu son katsayı meselesinden gördünüz, o sloganın sahibi olan Koç Grubundan çok büyük bir ses çıkmadı. Katsayının kaldırılmasını destekleyen, bu üzücü bir şey. Madem bir meseleye gönül verdiniz, o mesele için gerekli bütün destekleri sağlayın. Biz onlardan onu bekledik. Diğer sivil toplum kuruluşlarından da beklerdik. Mesela arzu ettiğimiz, gruplar halinde Danıştay 8. Daireye gidip meseleyi anlatmaları, ülkenin buna ne kadar ihtiyacı olduğunu vurgulamaları gerekirdi ama onu yapmadılar.”
”Meslek Yüksek Okulları (MYO) için hoş şeyler yapmaya çalıştıklarını” belirten Özcan, ”Bunların hepsi tasarı olarak duruyor, inşallah genel kurulda görüşmeler başlayınca kanunlaşır” dedi.
MYO’lara sınavsız girişi kaldırmak için çalıştıklarını anımsatan Özcan, sınavsız girilen her okulda kalitenin düşeceğine emin olduklarını söyledi. Özcan, ”Tabiri caizse bu okulların prestijleri yerde sürünmektedir. Onlara prestij kazandırmak için, hiç olmazsa iki aşamalı hale gelen ÖSS’de birinci basamakta alınan puanla öğrenci kabul etmek, bu okulların prestijinin yükselmesinde son derece önemli rol oynayacaktır” dedi.
Öğrenci ve öğretim üyelerine üniversiteler arasında değişim imkanı sunan Farabi Değişim Programı hakkında da bilgi veren Özcan, bu projeyle Türk üniversiteleri arasındaki iş birliğini artırmayı ve kalite farkını azaltmayı amaçladıklarını söyledi. Şu ana kadar 62 üniversitenin birbirleriyle protokol imzaladığını açıklayan Özcan, 500′e yakın öğrenci ve 31 öğretim üyesinin bu programa dahil olarak yer değiştirdiğini söyledi. Özcan, projenin, ilk yılı olmasına rağmen büyük başarı sağladığını ifade etti.
Vakıf üniversiteleri ile ilgili yapılan çalışmaları da anlatan Özcan, vakıf üniversitelerine devlet üniversitelerine baktıkları gözle baktıklarını vurguladı. Vakıf üniversitelerinin sayılarının kendi dönemlerinde oldukça arttığını belirten Özcan, ”2000-2007 yılları arasında 10 vakıf üniversitesi açılmışken, 2008-2009 yılında 15 vakıf üniversitesi açıldı” dedi.
Bu sene vakıf üniversitelerinde 100 binin üzerinde kontenjanın boş kaldığını bildiren Özcan, ”Bu, vakıf üniversiteleri için alarm demektir. Önüne gelenin vakıf üniversitesi açmasını teşvik etmiyoruz. Bize müracaat eden vakıfların mal varlıklarının özellikle belirli bir düzeyde olması en çok arzu ettiğimiz hususlardan birisi. Üniversite açacaklardan 15 milyon TL’lik bir mal varlığı, meslek yüksekokulu açacaklardan da 5 milyon TL’lik mal varlığı talep ediyoruz. Bunu karşılayamayan üniversitelere vakıf üniversitesi açma izni vermiyoruz. Yakında bu rakamları yükseltmeyi düşünüyoruz, mesela 15′i 20′ye, 5′i 10′a yükseltme talepleri var” diye konuştu.
Özcan, YÖK’te 13 tane vakıf üniversitesi müracaatı bulunduğunu, ayrıca 2 tane de MYO’nun değerlendirme beklediğini söyledi.
Üniversiteye giriş sistemini değiştirerek, iki basamaklı hale getirdiklerini hatırlatan Özcan, test sayısını artırdıklarını ve böylece öğrencilerin gitmek istedikleri mesleklere daha kolay gitmelerini sağladıklarını belirtti.
Sınavı iki aşamalı hale getirerek stresi azaltmaya çalıştıklarını ifade eden Özcan, ”Eskisiyle karşılaştırıldığı zaman çok daha çağdaş, öğrenciler açısından çok daha az stresli daha etkili bir sınav gibi görülüyor. Bu sene uygulamasını inşallah yapacağız, şu katsayı meselesi halledilirse” dedi.
Yaptıkları mevzuat değişikliklerine de değinen Özcan, öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanlarının üniversiteye alınmasında yaptıkları değişikliğin çok önemli ve tarihi olduğunu söyledi. Özcan, ”Öğretim elemanı alınmasında bütün subjektif unsurları sistemin dışına ittik. Tamamen objektif kriterlerle öğrenci, öğretim üyesi alınma yoluna gidildi. Maalesef Danıştayın 8. Dairesi bu uygulamayı da durdurdu. Bizim amaçladığımız, en iyilerin üniversiteye alınmasıydı. Bunu Genel Kurulda bekleyen kanun taslağı içerisine koyduk. Oradan geçerse yeniden böyle güzel bir sisteme kavuşacağız” diye konuştu.
Doçentlik Yönetmeliği’nde yapılan değişikliği anlatan Özcan, bu seneki jüri teşkillerinden hiçbir şikayet gelmediğini vurguladı. Bunda Bilkent Üniversitesi Rektörü ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanı Prof. Dr. Ali Doğramacı’nın önemli bir payı olduğunu belirten Özcan, ”Çünkü Ali Doğramacı hiçbir ideolojik yanı olmayan, daha çok problem çözmeye odaklı çalışan bir akademisyen. O geldikten sonra ÜAK’da bir huzur var. Kurul, aldığı her kararı mutabakat yoluyla alarak bizim istediğimiz şekilde çalışmaya başladı. Bu beni son derece sevindiriyor” dedi.
YÖK olarak gayet iyi işler yaptıklarını belirten Özcan, şöyle devam etti:
”Bu ülkede herkesin YÖK’ü kritik etmesi, eleştirmesi gibi bir gelenek var. Ne kadar iyi iş yaparsanız yapın hiç kimseye maalesef yaranamıyorsunuz. Biz gayet iyi işler yaptığımızı düşünüyoruz. Hiç kimse en ufacık bir konuda teşekkür dahi etmiyor. Halbuki bu yaptığımız işlerin bazıları devrim niteliğinde işlerdir. Bilmiyorum takdir edebiliyor musunuz? İşte bu gelenek yüzünden, belli bir dönemde kurulmuş olması ve belli bir zihniyetin mahsulü olması nedeniyle her zaman kritikler bizim üzerimizde odaklaşıyor. Maalesef onlardan biz de nasibimizi alıyoruz.”
YÖK’ün yapısını biraz değiştirmek istediklerini belirten Özcan, YÖK’ün 22 üniversite için kurulmuş olduğunu anımsattı. Şu anda üniversite sayısının, 94′ü devlet üniversitesi olmak üzere 141′e çıktığını belirten Özcan, ”Hala biz o 22 üniversite için kurulmuş yapıyla işi götürmeye çalışıyoruz. Uzman, uzman yardımcısı seviyesinde yeni arkadaşlara ihtiyacımız var. Denetleme Kurulu ile ilgili yapmak istediğimiz şeyler var. Başkan yardımcılıklarının sayısını artırmak gerekiyor. ÖSYM’nin bazı teşkilatla ilgili ihtiyaçları var. Üzerinde çalışıyoruz” dedi.
Rektörlük seçim sisteminin üniversitelerde parçalanmalara sebep olduğunu ifade eden Özcan, ”Her seçimden 6 adayın çıkması üniversiteyi neredeyse 6′ya bölüyor. Eğer seçilen arkadaşımız kucaklayıcı bir pozisyon alamazsa o bölünmeler devam ediyor bir dahaki seçime kadar. Şakavari söylüyorum, herhalde yakında dostça konuşan iki öğretim üyesini yan yana görmek bile mümkün olmayacak gibi geliyor. Onun için değiştirmek gerekiyor” dedi.
Bu sistemi ”garip bir sistem” olarak nitelendiren Özcan, bu sistemin derhal düzeltilmesi gerektiğini ve bugünlerde bu konuya da kafa yorduklarını söyledi.
Özcan, önerileri topladıklarını belirterek, bir genel kurulun bu konuya karar vererek, kanun değişikliği için Meclise sunmaya düşündüklerini açıkladı.
Öğretim üyelerinin özlük haklarında son 5-10 yılda bir gelişme olmadığını söyleyen Özcan, ekonominin genel hali düşünüldüğünde özlük haklarında gerileme olduğunu belirtti. Biz şimdi öğretim üyelerinin özlük haklarında iyileşme yapalım diye ortaya çıksak, bu pek çok mesleğin iştahını kabartacak. Onlar da aynı taleple başvuracak. Bizim isteğimiz de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Biz de bu çıkmaz döngüden kurtulabilmek için performansa dayalı bir ödüllendirme sistemi getirelim dedik. Bu, çalışana maddi yardım yapmayı esas alan bir sistem. Şöyle çalışacak: Bir öğretim üyesinin yapmış olduğu bütün işleri sıralayacağız. Birer puan vereceğiz önemine göre. Her puanın da bir para çarpanı olacak. Bu parayı bir sonraki yılda her ay öğretim üyesine vermeyi planlıyoruz.”
Bunun Maliye Bakanlığına bildirildiğini ve olumlu bulunduğunu ifade eden Özcan, Meclisten geçerse bu sistemin hayata geçirilebileceğini kaydetti.
Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı’nın (YÖS) yeniden düzenlenmesi ile ilgili çalışma yaptıklarını anlatan Özcan, bu çalışmanın Türkiye için önemli olduğunu belirtti.
Türkiye’deki yabancı öğrenci sayısının son 10 yılla mukayese edildiğinde azaldığını söyleyen Özcan, bunun yükseköğretim için kötü bir gelişme olduğunu vurguladı. Bu sorunu çözmek için bu sınavdan kurtulmak gerektiğini anlatan Özcan, sınavın bu konudaki gelişmelere engel teşkil ettiğini düşündüklerini ifade etti.
Özcan, YÖS yerine kullanmak istedikleri yöntemlerine ilişkin olarak, ”Bir tanesi, işbirliği yapmak istediğimiz ülkede ÖSS gibi genel kabul gören bir sınav varsa bir defa o sınavı Türkiye’de kabul kılmak istiyoruz. Bir tanesi, eğer böyle bir sınav yoksa o zaman uluslararası geçerliliği olan sınavları temel alalım diyoruz” dedi.
Türkiye’ye yabancı öğrenci gelmesinin üniversite sisteminin kalitesinin belirlenmesinde önemli olduğunun altını çizen Özcan, bu değişikliğin yapılması halinde yabancı öğrenci sayısının artacağını belirtti.
Uzaktan eğitim konusuna değinen Özcan, bu eğitim türünün gelişmiş ülkelerdeki en önemli eğitim tekniklerinden biri olduğunu ifade etti.
Özcan, dil öğretimi ile uzaktan eğitimi birleştirmeyi düşündüklerini belirterek, bu konuda bazı firmalarla görüştüklerini söyledi. Bu projeye çok önem verdiğini anlatan Özcan, başarılı olmaları halinde Milli Eğitim Bakanlığı ile konuşup, benzer bir programın daha küçük yaştaki öğrencilere de kullandırılabileceğini kaydetti.
Türk yükseköğretiminde eksik hususun ”akreditasyon” olduğunu söyleyen Özcan, sözlerine şöyle devam etti:
”Biz, maalesef, akreditasyon işini bugüne kadar ülkemizin şartları içinde kendimiz yapmadık. Akreditasyonu İngiltere’deki, ABD’deki bir akreditasyon kurumundan yardım alarak yaptık. Oldukça da para ödedik. Bütün üniversitelerimiz akredite olmuş durumda değildir, çok azı akredite olmuştur.
YÖK’e yardım etmesi açısından bu işin yapılmasını istiyoruz. Biz üniversitelerin niteliği ile ilgili değerlendirmeyi YÖK’te çok iyi yapamıyoruz. Bizim yaptığımız değerlendirmeler mali ve idari değerlendirmeler oluyor. Maliyi de çok iyi becerdiğimiz söylenemez. İdariyi iyi yapmaktayız ama bu akademik kalite ili ilgili meseleyi hiç bir zaman iyi yapamadık. Şimdi biz Türkiye’de akreditasyon kurumu kurmak üzereyiz. Bütün çalışmaları bitti. Yakın zamanda duyacaksınız bunu.”
Teknoloji transferi ofisleri oluşturulacağını belirten Özcan, bu ofislerin öğretim üyelerini gezerek, çalışmaları hakkında sorular soracağını belirtti.
Teknolojiye çevrilecek bir proje bulunması halinde de bunun patentinin alınacağını ve pazarlanacağını anlatan Özcan, ”Ülkemizde maalesef hocalarımız teknolojiye dönecek buluşlara sahip olsalar bile onu alıp da teknolojiye çevirecek güçlü şirketlerimiz yok, maalesef… Belki bu teknoloji ofisleri Türkiye’de bulunan güzel fikirleri başka ülkelere pazarlayabilirler. Yakında biz bunu kurduktan sonra buluşu pazarlama şirketleri çıkacak” diye konuştu.
Bundan üniversitelerin iyi para kazandığını anlatan Özcan, teknoloji transferi ofislerinin her üniversiteye kurulması ve başarılı olması halinde yükseköğretime büyük bir katkı sağlanacağını söyledi.
Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Özcan, Danıştay’ın katsayı ile ilgili kararına ilişkin bir soru üzerine, Danıştay 8. Daire’nin itirazlarını reddettiğini anımsatarak, ”Ben gerçekten ümitliydim. Niye ümitliydim? Bu ülkenin yükseköğretiminin bir sorunu 1,5 milyon öğrencimiz ve onların velileri bu konuda bir gelişme bekliyorlar” dedi.
Danıştay 8. Daire’nin ”hukuki olup olmadığı meselesine girmek istemediğini” ifade eden Özcan, ”Ben hukukçu değilim. İşte bize söylendiği kadarıyla, bir defa bir Baro’nun böyle bir davayı başlatma yetkisinin olmadığı söyleniyor. O Baro’nun verdiği dava dilekçesinde problemin çok açık seçik belirtilmediği söylendi bize. Burada bir hata olduğu söylendi” diye konuştu.
Dünyanın hiçbir yerinde alanlar, bölümler arasında geçişin sınırlandırılmadığını dile getiren Özcan, hangi bölümden mezun olunursa olunsun geçişlerin serbest olması gerektiğini, bu şekilde sistemin rahat çalıştığını söyledi. Özcan, ”Biz her zaman ilgilerimizden çok emin değiliz. 14-15 yaşındaki çocuğun ilgilerini doğru belirlemesi ve o istikamette seçimler yapmasını bekleyemezsiniz” dedi.
Sabancı Üniversitesi’nin uyguladığı ”öğrencilerin 3. sınıfta bölüm seçim yapması” uygulamasına değinen Özcan, bunun doğru bir düşünce tarzı olduğunu ifade etti.
Bu uygulamanın ”1, 2. sınıftaki öğrencilerin tercihini iyi yapmakta zorlanabileceği yönünde eleştirildiğini” anlatan Özcan, ”1. ve 2. sınıftaki öğrenci bunu yapamıyorsa, 14-15 yaşındaki çocuğun bu seçimi düzgün yapmasını nasıl beklersiniz? O hiç yapamayacaktır demektir. O davada, itiraz edilen hususlardan, liselerin farklı statüde olması gibi bir şey yok. Temel Eğitim Kanunu’nda bunlar tanımlanmıştır. Onların hepsi lisedir ve orada hiçbir ayrım yoktur. Genel liseler ile meslek liseleri arasında statü farkı kesinlikle yoktur. Siz olmayan bir şeyi oraya atfediyorsunuz. Bunlar farklı kulvarlarda ele alınmalıdır. O ele alınmayı da yaparken zaten dezavantajlı durumda olan, müfredatı itibariyle, kendisine verilen imtihanda olmayan konulardan sorumlu olan öğrencileri bir de önüne başka bir duvar daha örüyorsunuz” diye konuştu.
ABD’de, ”toplumun dezavantajlı gruplarından gelen insanlara üniversiteye girsin diye, yüzde 15 kontenjan ayrıldığını anlatan Özcan, şunları kaydetti:
”Biz ise zaten dezavantajlı olan öğrenciyi daha da dezavantajlı duruma getirmek çalışıyoruz. Bence çok hakkaniyetsiz olan bir durum ve derhal bunun düzeltilmesi gerek. Mesleki ve teknik mezunlarına bu kadar ihtiyaç olunan bir ülkede böyle bir politikanını takip edilmesi gerçekten çok çok acınacak bir durumdur. O kadar kötü durumdayız ki hem ihtiyacımız var o konuda çalışan insanlara hem de yetişmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Biz şunun peşinde değiliz; biz böyle bir eşitliği sağlayarak bütün meslek okulu öğrencilerinin üniversiteye girmeyeceğini biliyoruz. Bizim yapmak istediğimiz mesleki ve teknik eğitimi sevimli hale getirip, en kabiliyetli öğrencilerin o istikamete girmesidir. Ben biliyorum 300 binin içinde sadece 212 öğrenci üniversiteye girebiliyor. Çok da artacağını düşünmüyoruz. 500 öğrenci girse ne olacak. Ben onun peşinde değilim.”
Katsayı ile meslek liselerinin değil genel liselerin en çok zarar gördüğünü belirten Özcan, alan değiştirilmesi durumunda puanın düştüğünü anımsattı.
Yeni düzenlemeyle ilgili planlarını 17 Aralık’ta yapılacak YÖK Genel Kurulu’nda görüşeceklerini söyleyen Özcan, ”B planımız var, C planımız var, D ve E’ye kadar planımız var. Bunu baştan biliyorduk, her şeye hazırlandık” diye konuştu.
”Ailelerin kesinlikle mağdur olmayacağını” anlatan Özcan, ”Bunun için ben her şeyi yaparım” dedi.
Bir gazetecinin ”Sınav sistemi tekrar değişebilir mi?” sorusu üzerine, Özcan, sınavın değişmeyeceğini, sınav sisteminin ana hatlarıyla kalacağını söyledi. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ”Tarihleri aynı kalacak, mümkün olduğu kadar değiştirmeyeceğiz, çünkü bu çocuklar için neredeyse ölüm olur. Ona göre hazırlanıyorlar. O insanlara çok büyük bir sorumluluğumuz var, onu gözardı edemeyiz hiç bir zaman” dedi.
Bu sorumluluğu ciddi bir şekilde omuzlarında hissettiğini belirten Özcan, ”çocuklara zarar gelmesin” diye uykularının kaçtığını ifade etti.
Özcan, ”Hukuku dolanırızdan kastettiğim benim, hukuki hile falan yapmak değil. Hukuka nasıl hile yapılabilir ki. Benim kastettiğim, yani oradan bize gelecek her itiraza karşı bizim bir çözümümüz var. Biz onları kullanırız. Bize bir şey yöneltilirse, bizim ona verecek bir cevabımız var” dedi.
Prof. Dr. Özcan, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ndeki sosyal tesislerde düzenlediği basın toplantısında, görevinin ikinci yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Özcan, ”Katsayıdan doğan ve sizin eşitsizlik diye ifade ettiğiniz durum yargı kararıyla hukuka aykırıysa aynı sonucu doğuran formülleri devreye sokmanız hukuku dolanmak olmaz mı?” sorusu üzerine, ”Gerekirse hukuku da dolanacağız” yanıtını verdi.
”Katsayı makasının çok daraltılacak mı?” sorusuna karşılık Özcan, 17 Aralıktaki toplantı öncesinden ipucu vermeyeceğini, makasın daraltılmasının bir alternatif olduğunu söyledi.
Bir gazetecinin ”Bu karara daha çok tepki veren öğrenciler daha çok İmam Hatip Lisesi öğrencileri ve bu okuldan mezunlar. Burada imam hatip meselesini tam tartışmadığımız için mi bu katsayı meselesi tam çözülemiyor?” sorusu üzerinde şunları söyledi:
”İmam hatiplilerin ortada görülmesinin bir nedeni, onların birazcık daha organize olmasıdır. Zannediyorum onlar bu 10 yıllık uygulamada katsayının getirilmesinden en çok zarar gören insanlar olduğu için daha organize görünüyorlar, meselelerine sahip çıkıyor görünüyorlar. Mesleki teknik eğitimde de dernek temsilcileri görüşüyor. Hep bu imam hatip liseliler böyle mi kalacak meselesini merak ediyorsanız, onu da bir şekilde bu ülkenin halletmesi gerekiyor.
Şöyle olabilir, sesli düşünüyorum; imam hatip okullarını genel liseye çevirirsiniz. Bu ortaöğretimdeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi kaldırılabilir. Seçmeli bir din dersi getirilebilir. Temel dini bilgiler öğrencilere kazandırılabilir. Alevi öğrencileri için ‘Aleviliğin Temel Prensipleri’ dersi yapılabilir. Böyle bir yolla, her zaman ülkemizde ciddi tartışmalara neden olan imam hatip meselesi halledilebilir. Hiç kimse çocuğunu imam hatiplere imam olsun diye yollamıyor, hepimiz biliyoruz. Oradaki amaç biraz dini ile ilgili bilgileri öğrensin, hayata hazır başlasın gibi. O ihtiyacı başka şekilde karşılarsanız, herhalde imam hatiplere ihtiyaç kalmaz diye düşünüyorum.”
”İmam ve hatip olacak kişiler için kaynak nereden sağlanacak?” sorusu üzerine, Özcan, bu okullardan bazılarının Diyanet İşleri Bakanlığına bağlanabileceğini söyledi.
”Getireceğiniz sistem de Danıştay’dan dönerse ne yapacaksınız?” sorusu üzerine Özcan, ”Planlarımızı sırasıyla uygulamaya koyacağız” yanıtını verdi.
Danıştay ile YÖK’ün karşı karşıya getirilmemesi gerektiğini vurgulayan Özcan, ”Bu meselede belki anlaşamıyoruz ama ikisi de devlet kuruluşu. İki devlet kuruluşunun bu durumda olması bile gariptir. En az bizim kadar onların da bu öğrencilerin geleceğini düşündüğünü düşünüyorum. Nasıl kayıtsız kalabilirler ki?” dedi.
Özcan, sınav kitapçığının 20 Aralıkta basılması için ÖSYM’ye öneri vereceğini ifade etti.
”Meclis’teki bazı gruplar yasa değişikliğine destek vereceğini açıkladı. Yasal düzenleme sorunu ortadan kaldırabilir mi?” sorusuna karşılık Özcan, ”Ben o yola kesinlikle karşıyım. Bu bizim işimiz. Biz YÖK’te bu işi halledeceğimizi düşünüyoruz. Yasal yollara gidilmesi biliyorsunuz başörtüsü meselesinde bir defa yapıldı, nelere sebep oldu… Onun için o yola gitmeyeceğiz” diye konuştu.
Bir gazetecinin ”Yani MHP’ye güven duyulmuyor o zaman?” demesi üzerine Özcan, ”Ben öyle bir şey söylemedim. O yol çok hayırlı bir sonuç doğurmadı daha önceki tecrübede. Şimdi niye kullanalım?” dedi.
Özcan, ”Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanlığına yapılan seçime ilişkin” bir soru üzerine, ”Hata şu, rektörler bize dekan için üç isim yollarken bazen diyorlar ki üç aday oylama yaparak tespit edilmiştir diyorlar, bazen de böyle bir ibare olmuyor. Bize yollanan listede bu ibare yok. Biz de oylama yapılmadığını düşündük. Hata bu” dedi.
Adayların hiç birini tanımadığını belirten Özcan, istihbarattan gelen bilgilere bakıldığını anlattı.
Anadolu Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerine de değinen Özcan, ”Birinci hocamız Açıköğretim Fakültesi’nin 20 yıl önceki tekniklere göre götürüyordu. Ben kendisine bunu defalarca söyledim, artık bu dönemde Açıköğretim Fakültesi’nde kitap basıp öğrencilere yollanmıyor, bunlar web tabanından yapılıyor. Bir de Anadolu Üniversitesi her zaman kapalı kalmıştır. O üniversite bir türlü açılmıyor. O üniversitede çok para var. Birinci adaya, isterse orada 800 oya yakınını alsın ben karşıyım. İkinci aday çok iyi bir akademisyen. O akademisyenin o iyi durumunu bırakıp idarecilik yapmasını gönlüm el vermiyor. Geriye üçüncü aday kalıyor” diye konuştu.
”Rektör seçimiyle ilgili ne planlanıyor?” sorusu üzerine Özcan, mütevelli heyet benzeri bir yapı düşündüklerini belirtti.
Cumhurbaşkanı’nın rektör seçimi sürecinden çekilmek istediğini belirttiğini anımsatan Özcan, YÖK’ün de bu süreçte rolünün olmayacağını söyledi.
Özcan, bürokrasiden, akademiden, sivil toplum kuruluşlarından, iş dünyasından insanların mütevelli heyette olabileceğini belirtti. ”Bu değişiklik için Anayasa değişikliği gerekmez mi?” sorusuna karşılık Özcan, ”Cumhurbaşkanımız isterse, Meclis’e başvurursa onu kırmazlar diye düşünüyoruz. Hele böyle bir yetkisinden vazgeçme durumu varsa hiç kırmazlar” dedi.
Soruların ardından açıklaması sırasında kullandığı ”hukuku dolanmak” ifadesinin yanlış anlaşılmaması için açıklama yapan Özcan, ”Biz, bize açık olan her hukuki zemini kullanacağımızı söyledim. Sahtekarlık falan yapmayacağız. Hile falan yok. Niye hile yapalım? Biz güçlü bir durumdayız. Hukuku nasıl kandıralım, ben hukuktan anlamam” diye konuştu.
”Gerekirse hukuku dolanırız açıklamanızı biraz açabilir misiniz?” sorusu üzerine, ”Hukuku dolanırızdan kastettiğim benim, hukuki hile falan yapmak değil. Hukuka nasıl hile yapılabilir ki. Benim kastettiğim, yani oradan bize gelecek her itiraza karşı bizim bir çözümümüz var. Biz onları kullanırız. Bize bir şey yöneltilirse, bizim ona verecek bir cevabımız var ve bu süreç devam edecektir. Dolanmak… Yani birazcık uzun süren bir süreçten belki bahsediyorum. Hiç bir zaman hukuku kandırmak falan söz konusu değil, nasıl kandırabiliriz ki?” diye konuştu.
Özcan, ”YÖK Genel Kurulu toplantısının öne çekilmesi söz konusu mu?” sorusuna karşılık, şimdilik tarihin öne çekilmesinin söz konusu olmadığını belirterek, ”Biz bir hazırlık içindeyiz. Onların bitmesini beklemek daha doğru” dedi.
”Karar kısa vadeli bir çözüm mü olacak?” sorusu üzerine Özcan, ”Esastan çözmeyi yeğleriz. Sık sık bu konuda değişiklik yapmak hoş bir şey değil. Getireceğimiz çözümün kalıcı olmasını isteriz ve onun için de çalışıyoruz. Bir defa çözelim, bir daha bu işle uğraşmayalım artık, o kalıcı olsun istiyoruz” yanıtını verdi.
En çok okunan haberlerden bazıları..
Haber Arşivi: 20010 Sınav Tarihleri ÖSS KPSS KPDS ÜDS ALES, 2010 ÖSS, 2010 ÖSS Sınav Sistemi, Danıştay, Katsayı, Katsayı Kararına Tepkiler, ÖSYM, Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan
You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.
Leave a Reply